Şu an içinde bulunduğumuz modern çağın en önemli sorunlarından biri bireysellik, bireysel yaşam ve bununla bağlantılı olarak insanın yalnızlaşmasıdır. Yapılan araştırmalar özellikle 2007'den sonra yaygınlaşan sosyal medya kullanımının bu durumun ortaya çıkmasında büyük payı olduğunu göstermektedir.
Yalnızlık ve tek başına olmak farklı kavramlardır. Tek başına olmak bir seçimdir. Örneğin kişinin başka insanlarla aynı evi paylaşma imkanı varken tek başına yaşaması veya evlenme imkanı varken yalnız kalmayı seçmesi tek başına olmayı tercih etmesi demektir. Yalnızlık ise tercihten çok eksikliği ve mahrum olma durumunu belirtir.
Gelişen teknolojiyle birlikte, artan kitle iletişim araçları modern yalnızlığın ortaya çıkmasında en büyük etkiye sahiptir. Cep telefonlarındaki oyunlar; Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya uygulamaları insanları birbirlerinden uzaklaştırmaya ve yalnızlaştırmaya neden olmaktadır. Sağlıklı bir insan diğer insanlarla sosyal ve duygusal ilişkiler kurar. Bir insanın tek başına geçirdiği zamanla diğer insanlarla geçirdiği zaman arasında denge kurduğu sürece bir problem yoktur. Ancak insanın sürekli yalnız kalmak istemesi, zamanının büyük çoğunluğunu sosyal medyada geçirmesi, sürekli zihnini oyalayacak oyunlar oynaması ciddi bir sorundur. Uzmanlar bu durumu abur cubur yemeye benzetiyor, abur cubur yemek kısa vadede insanın karnını doyursa da uzun vadede hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Bu durumdaki gençler de bir süre sonra bencil ve tahammülsüz bireyler haline geliyor.
Araştırmalar yalnızlığın ruhsal rahatsızlıklar kadar psikolojik rahatsızlıklara da sebep olduğunu ve yalnız insanların ömrünün normal insanlara göre 10 yıl daha az olduğunu gösteriyor. Bir başka araştırmaya göre gençlerin %40'ı yaşlıların %27'si kendini yalnız hissediyor.
Hiç kuşkusuz dijital hayata geçmenin etkisiyle Dünya ile birlikte Türkiye'de de yalnızlık ve bireysellik arttı. Ancak bizdeki bireyselliğin dini ve kültürel nedenlerle Batı toplumundaki yalnızlıktan farklı yönlerini ortaya koymamız gerekir:
İnsan insana lazımdır, ev alma komşu al, komşu komşunun külüne muhtaçtır gibi sözlü edebiyatımızda bulunan yüzlerce atasözü ve deyim insanın sosyal bir varlık olduğunu ve birbirleriyle dayanışma içinde yaşamaları gerektiğine vurgu yapar. Yapılan araştırmalar her ne kadar Dünya ile birlikte Türkiye'de de bireysellik ve yalnızlığın arttığını gösterse de coğrafi, kültürel ve dini mirasımız bu etkiyi Batı ülkelerine kıyasla hem daha az hem de daha uzun süreçlerde hissetmemize etki etmektedir. Dünya'da özellikle Kuzey Avrupa, İskandinav ülkelerinde yalnız yaşayan insan sayısının tehlikeli boyutlara ulaştığı bilinmektedir. Bu sorunu yaşayan bir diğer ülke de İngiltere. İngiltere'de yalnız yaşayan insan sayısının 8 milyonu geçmesi bu konuyla ilgili bir bakanlık kurma fikrini bile gündeme getirmiştir. Türkiye'nin sıcakkanlı insanlardan oluşan bir Akdeniz ülkesi olması; örf, adet, gelenek ve dini özellikleri, toplumumuzun bu olumsuzluklardan daha az etkilenmesine katkı sağlamıştır.
Geleneklerimizde bulunan kalabalık aile modelinden çekirdek aile modeline geçmiş olsak da aile bireylerimizle her fırsatta bir araya gelme geleneğimiz hala sürmektedir. Türkiye'de yalnız yaşayan kişinin ailesini sık sık ziyaret etmesi, onlarla yemek yemesi, paraya ihtiyacı olduğunda onlardan karşılıksız para alması gibi örnekler, bizdeki bireysel yaşama anlayışının Batı'daki bireysel yaşama anlayışından farklı olduğunu göstermektedir. Bunun en önemli nedeni yüzyıllardan beri süre gelen köklü aile geleneğimizin hala devam etmesidir.